Kaygılı, kaçıngan, düzensiz, güvenli: Hangi bağlanma biçimi sizi tanımlıyor olabilir?

23 yaşındaki Sofija Jankovic erkek arkadaşının onu terk etmesinden öylesine endişe ediyordu ki, yakın arkadaşlarını kızdırma pahasına sürekli onlara mesaj atıyor, cevap gelene dek dakikaları sayıyordu.

O ruh halini “Mantıklı düşünemiyordum. Terk edilmekten korkuyordum” diye anlatıyor.

Sofija yakın ilişki kurma isteğiyle, reddedilme veya terk edilme endişesi arasında yaşıyor.

Psikologlar onun yaşadığı duruma ‘kaygılı bağlanma’ biçimi adını veriyor.

Psikolog Jelena Saric, insanların bağlanma biçimlerini, öncelikli olarak çocuklukta ebeveynleri ile kurdukları ilişkilerin şekillendirdiğini, ancak yetişkinlikteki tecrübelerinin de bunda rol oynadığını söylüyor.

Tüm bu etkenler, duygusal yakınlığa verdikleri tepkileri etkiliyor.

Psikologlar dört temel bağlanma biçimi olduğunu söylüyor: Güvenli, kaçıngan, kaygılı ve düzensiz.

Bu kavramlar, 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde İngiliz psikologlar John Bowlby ve Mary Ainsworth tarafından geliştirildi.

İki uzman, çocukların annelerinden kısa süreli ayrılmalarına verdikleri tepkileri gözlemleyerek bu konsepti şekillendirdi.

Tepkiler farklılaşıyordu.

Bazı çocuklar ağlarken, bazıları teselli aradı, kimileri ise çok az tepki gösterdi. Böylece farklı bağlanma biçimleri ortaya koymuş oldular.

Bu teori bugün, TikTok ve Instagram gibi uygulamalarda tecrübelerini paylaşan kişiler sayesinde popülerlik kazandı.

İnsanların kendi bağlanma biçimlerini keşfetmelerine yardımcı olabilecek internet ortamında psikoloji testleri bulunuyor.

Peki siz hangisine kendinizi yakın görüyorsunuz? Aşağıda anlatılanlar yardımcı olabilir.

KAYGILI BAĞLANMA

Sofija hızlı ve zaman zaman telaşlı bir ses tonuyla, “İnsanlarla konuştuğumda, yüz ifadelerini izliyorum ve benden nasıl bir tepki beklediklerini düşünüyorum” diye anlatıyor.

“Her zaman böyleydim. Ailemle, öğretmenlerimle ve daha sonra partnerlerimle” diyor.

Çocukken saatlerce ders çalıştığını ama bunu sorumluluk hissi veya kişisel motivasyondan değil “ona kızılmasın diye” yaptığını anlatıyor.

Sofija o zamandan bu yana çok az şey değiştiğini söylüyor:

“Hafta sonu yorgun olup, dinlenecek olsam da, arkadaşlarım beni dışarı çağırdığında onları reddedemiyorum. ‘Ya beni artık istemezlerse?’ diye düşünüyorum.”

Psikolog Jelena Saric, kaygılı bağlanmada kişinin kendisini olumsuz, başkalarınıysa olumlu görme eğiliminde olduğunu anlatıyor. Bu ruh halindeki kişiler, ilişkilere saplanırken, yaşanan her şeyi aşırı değerlendirme eğiliminde olabiliyor.

Sofija bunu doğrular şekilde “Bazen çok ilgiye muhtaç biri olduğumu düşünüyorum” diye itiraf ediyor:

“Ne kadar sevgi ve güven verilirse verilsin, asla yeterli olmuyor.”

Psikolog Saric, çocuklukta ebeveyn ilgisine ihtiyaç duyan ancak bunun hiçbir zaman tam olarak karşılanmadığını hisseden kişilerde bu durumun yaygın olduğuna işaret ediyor.

KAÇINGAN BAĞLANMA

Getty Images

İnsanlar duygusal olarak kendisine çok yakınlaştığında, Ana Tomic “kaçma” eğilimine girdiğini söylüyor:

“Birisi benim yanımda ağladığında nasıl tepki vereceğimi bilmiyorum, kaçmayı tercih ediyorum.

“Sürekli birinin varlığı benim için yorucu, bazen bir molaya ihtiyacım oluyor.”

Ana, kendisine alan yaratabilmek için sevgilisinin mesajlarına yanıt vermeyi bile bırakabildiğini anlatıyor.

Arkadaşları kendisiyle sorunlarını paylaştığında veya “sürekli ilgi” istediğinde rahatsız olabiliyor. Bağımsız kimliğini koruyabilmek için, düşüncelerini ve duygularını paylaşmamayı seçebiliyor.

Psikolog Saric, kaçıngan bağlanma biçiminin, bağlanma korkusunun yanı sıra aşırı ve sağlıksız bir özgürlük arzusuyla karakterize olduğunu açıklıyor.

Saric, kaçıngan bağlanma biçimine sahip kişilerin partnerlerinde kusur ararken, arkadaşlarını da uzakta tutabildiğine işaret ediyor.

Psikolog devam ediyor:

“Kendilerine güveniyorlar ancak dünyaya veya diğer insanlara güvenmiyorlar.

“İletişimden kaçınıyor ve diğer insanlarla aralarına fiziksel mesafe koyabiliyorlar.

“Bu karakter özellikleri, ihtiyaçları ebeveynlerince karşılanmayan çocuklarda gelişebiliyor. Bu çocuklar başkalarından çok fazla şey beklememeyi öğrenirler.”

DÜZENSİZ BAĞLANMA

Getty Images Psikologlar, bağlanma biçiminin, öğrenme, farkındalık veya terapi ile değişebileceğine inanıyorlar.

Marko Petrovic yaşadığı ilişkileri “tahterevalli gibi” diye tanımlıyor.

“Beni isteyen birinden kaçmakla, yalnızlıktan korktuğum için imkansız ilişkilerin peşinden koşmak arasında sürekli olarak gidip geliyorum” diyor.

Marko kendi ihtiyaçları konusunda kararsız olduğunu söylüyor.

“Yakınlaşmak mı istiyorum yoksa alana mı ihtiyacım var? Hâlâ bilmiyorum” diye itiraf ediyor.

Psikolog Saric, dağınık bağlanma biçiminin, ebeveynleri agresif veya endişeli olan çocuklarda gelişebildiğini söylüyor:

“Çocuklar için ebeveynleri yaşadıkları dünyanın bir temsilidir. Sevgi ve anlaşılmayla olabildiği gibi, korku ve agresiflikle de dolu olabilir.”

Marko, nadiren gerçekten tatmin olduğunu anlatıyor:

“Bir şeyi elde etmek için çok çalıştıktan sonra bile, her zaman kusurlar bulabiliyorum. İster partnerimde, ister işte, ister hayatta.”

Saric bu ruh halinin, yakınlaşma arzusuyla, ilişki kurma korkusu ile şekillendiğini söylüyor:

“Potansiyel eşleri hakkında hayaller kurabilirler veya ulaşılması zor ilişkiler peşinde koşabilirler. Ancak istediklerini elde ettiklerinde de kaçmak için bahaneler bulabilirler.”

GÜVENLİ BAĞLANMA

Güvenli bağlanma stiline sahip kişilerin ana özelliği, duygusal ihtiyaçlarının çocukken büyük oranda karşılanmış olması.

Bu kişiler kolayca bağ kuruyor, açık sözlü iletişim yürütüyor ve eleştiriye karşı dirençli oluyor.

Psikolog Saric, “Ebeveynlerimizle kendimizi güvende hissetmediysek, bu durumun sonsuza dek böyle devam etmesi gerekmiyor” diyor. Psikoterapinin veya güvenli bir şekilde kurulmuş ilişkinin insanların ilk kez sağlıklı bir yakınlık deneyimlemesine yardımcı olabileceğini belirtiyor.

“Birçok kişi genellikle ilk sağlıklı ilişkisini bir terapistle yaşıyor” diyor.

Sofija duygularını yakınındakilere açmanın kendisine yardımcı olduğunu anlatırken, aşırı paylaşımdan kaçınmayı tavsiye ediyor.

Sofija kendisini neyin üzdüğünü artık daha iyi tanımlayabiliyor.

Psikologlar, bağlanma biçimlerinin kişisel ilişkilerin yanında işte veya diğer ortamlardaki bağları etkilediğini artık biliyor.

Bununla beraber, bağlanma sorunu olan kişilerin öğrenme, farkındalık veya terapi ile değişebileceğini savunuyorlar.

Related Posts

Kanser hastalarına akıllı ilaç müjdesi: Cumhurbaşkanı Erdoğan duyurdu, 5 farklı ilaç geri ödeme listesine alındı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 25 farklı kanser hastalığının tedavisinde kullanılan 5 farklı akıllı kanser ilacının Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) geri ödeme kapsamına alındığını açıkladı.

Hafızayı silgi gibi siliyor: Bu yemeği yemeyi bırakın!

Harvard Üniversitesi’nin araştırması, beyin fonksiyonlarına ciddi zarar veren besinleri tek tek ortaya koydu. Özellikle bir yiyecek var ki, her gün tüketenlerde hafıza kaybı riski hızla artıyor. Uzmanlar uyarıyor: Bu gıdayı hayatınızdan çıkarın, beyninizi koruyun!

Dört yıl sonra oksijen cihazı olmadan ilk nefes

Akciğer sertleşmesi nedeniyle yaklaşık 4 yıl boyunca günün 24 saati oksijen cihazına bağlı yaşayan 41 yaşındaki Şehnaz Kanat, geçirdiği akciğer nakli operasyonuyla sağlığına kavuştu. Kanat, “Son bir ay ise ameliyat olacağım güne kadar cihaza bağlıydım. Mayıs ayında müthiş bir haber geldi. 12,5 saat süren bir ameliyat sürecinden sonra rahat nefes almaya başladım” dedi.

Hap mı, bitki mi? Ne işe yarıyor, ne zararlı?

Uykusuzluğa karşı çare olarak görülen her ürün güvenli değildir. İlaçlar, çaylar, takviyeler…
Peki hangisi gerçekten işe yarıyor? 50 yaş üstünde uyku destek ürünleri bilinçsizce kullanılıyor. Oysa bazıları sabah sersemliği, düşme riski ve bağımlılık yapabilir.

Otozomal resesif ataksi hastalığı görülmüyor, anlaşılmıyor: Farkındalık artırılmalı

Otozomal resesif ataksiler, yaşamı hem fiziksel hem de sosyal yönden zorlaştırıyor. Uzmanlar, hastalık hakkında toplumsal farkındalığın azlığı ve erişilebilirlik sorunlarının genç hastaları sosyal izolasyona sürüklediğine dikkat çekiyor. Bilgilendirme, destek ve erişim politikalarının güçlendirilmesi gerektiği vurgulanıyor.

Türkiye MS Derneği, MS’in az bilinen yönlerine yapay zekâyla ışık tuttu

Her yıl 30 Mayıs, “Dünya Multipl Skleroz (MS) Günü” olarak anılıyor. Bu sene Türkiye MS Derneği, Dünya MS Günü öncesinde, 27 Mayıs Salı günü basın toplantısı düzenledi. Merck Türkiye’nin desteğiyle gerçekleşen toplantıda, MS belirtileri “MSafeler” temalı yapay zekâ destekli eserlerle anlatıldı. Toplantıya Türkiye Multipl Skleroz Derneği Başkanı Doç. Dr. Melih Tütüncü ve Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serkan Demir konuşmacı olarak katıldılar.